TPD Hamdi Kalyoncu Konusunda Girişimde Bulundu

psikiyatri.org.tr /

Kitapları dolayısıyla ulusal yayın yapan gazete ve TV kanallarında tanıtımı yapılan ve psikiyatri e-posta grubuna yazdığı çok sayıda mesajla görüşlerini açıklayan psikiyatri uzmanı Dr. Hamdi Kalyoncu TPD üyesi değildir. Ancak TPD yönetimi adı geçen kişinin kitaplarında ve TV programlarında mesleğimizin ve uzmanlık alanımızın istismar edilmesi nedeniyle girişimde bulunmaya karar vermiştir. Adı geçenin kitapları ve TV programlarının Basın ve Halkla İlişkiler Alt Kurulu ve Kadın Ruh Sağlığı Bilimsel Çalışma Birimince incelenerek rapor hazırlanması talep edilmiştir. Yanısıra adı geçen kişi mesleki etkinliklerini İstanbul'da sürdürdüğü için TPD İstanbul Şubesi tarafından hakkında soruşturma açılmıştır. Soruşturma evrakı tamamlandıktan sonra işlem yapılmak üzere TPD Onur Kuruluna sunulacaktır. Haberin devamında adı geçen kişinin kitapları hakkında Kadın Ruh Sağlığı Bilimsel Çalışma Birimi adına Dr. Ayşegül Aksakal tarafından hazırlanarak MYK'ya sunulan raporu okuyabilirsiniz.


12/05/2006

Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu Başkanlığına;

05.05.2006 tarih ve 91/2006 sayılı yazınızla birlikte gönderilen Dr. Hamdi Kalyoncu tarafından yazılmış olan beş kitap ve bir TV programına ait video ile ilgili, TPD Kadın Ruh Sağlığı Bilimsel Çalışma Birimi adına yapılan inceleme aşağıdadır.

Yazara ait kitapların adları şunlar:

    * Görünmeyen Varlıklar ve Psikiyatrik Hastalıklar (1)
    *Kadın Dövmenin Faydaları (2)
    *Öteki Kadının Dayanılmaz Cazibesi (3)
    *Erkek Aldatmaz Hakkını Kullanır (4)
    *Psikiyatrik Açıdan Çokeşlilik Savunması (5)


Video, Yazarın konuk olarak katıldığı, Show TV’de naklen yayınlanan ve Reha Muhtar tarafından sunulan pişti programını içeriyor.

Hamdi Kalyoncu, tüm kitaplarının kapağında Dr., arka sayfadaki tanıtım yazısında psikiyatrist kimliğini kullanıyor.

Tüm kitaplarında, İslam inancının zorunlu gereği olduğunu belirterek Kuran’ı bilinen ve henüz bilinmeyen bilimsel bilginin temeli ve insan doğasına ilişkin en doğru bilginin kaynağı olarak sunuyor. Sosyal yaşamın Kuran’ın buyruklarına göre düzenlenmesi gerektiğini vurguluyor. ‘Kendisini ve aklını yaratan kudret’ten daha akıllı olduğunu iddia etmenin akılsızlık olduğunu’ söylüyor. Görüşlerinin kaynağı olarak Kuran’dan, aslına uygun olduğu belirlenen alıntılar yapıyor. (Türkçe Kur’anı Kerim. Çeviren:Osman Nebioğlu, Nebioğlu Yayınları. İstanbul)

Görünmeyen Varlıklar ve Psikiyatri adlı kitapta; başkaları tarafından algılanmayan görsel ve işitsel algılardan söz eden hastalar, başvuru tablosu ve tedaviye yanıtları içeren örneklerle anlatılıyor.

Hastaların çoğu dissosiyatif bozukluklar grubunda ele alınabilecek, çoğunlukla travmatik yaşantıları olan, daha önceki psikiyatrik yardım arayışlarına yanıt alamamış, ilaçlardan yararlanamamış hastalar. Daha önce kullandıkları ilaçların çoğu nöroleptik ve duygudurum düzenleyiciler olup, piyasa isimleriyle verilmekte.

Hastalarda; halusinasyonlar yanında psikozun başka belirtilerinin olmayışı, halusinasyonların konuları ve ortaya çıkış zaman ve yerleri, hastanın içgörüsü, ailenin hastalığa karşı tutumu, hastanın yakınlarına kaşı tavrı, halusinasyonların anlatılışındaki canlılık, dini etkinliklerde zorlanmalar, bellek bozuklukları ve belirtilerin ‘ehil’kişilerce ortaya çıkarılabilmesi, hastaların gördükleri varlıklarla konuşmaları ve üçüncü kişilerce halusinasyonların etkilenebilmesi tabloların atipikliği olarak yorumlanıyor.

Kuran’da varlıklarından söz edilen ve dumansız ateşten yaratıldıkları söylenen cinlerin; atomaltı parçacıkların da ötesindeki enerjiden oluşma ve gerçek biyoenerjetik algılamalara yol açma olasılığı üzerinde duruluyor. Hastalardan, ‘biyoenerjetik algılamaları olan hastalar‘ diye söz ediliyor.

Yazar, bu hastaların psikiyatrik tedavisinde ilaçların tek başına yeterli olmadığını, ancak doğal tedavilerin de eklenmesi ile yapılan kombine tedavilerle iyilik sağlanabildiğini söylüyor. Doğal tedavi yöntemleri içinde; ‘dua okuma’ ile ‘özel yetenekleri olan’ ve kendilerini eğitmiş bazı kişilerin cinleri etkileme yoluyla iyileştirme yöntemleri anlatılıyor.

Kitabında; bilimsel tutumun, bugüne kadar kanıtlanmamış olsa da inanç sistemleri içinde var olan şeylere de kulak vermek olduğunu ve hocaları onurlandırmak niyetinde olmadığını söyleyen yazar, kendilerine ‘hoca’ veya ‘medyum ‘ denen bazı kişilerin şarlatan, bazılarınınsa gerçekten özel yetenekli ‘ehil’ kişiler olduklarına inancını açıklıkla sergiliyor.

Kitabın girişinde bu özel yetenekli kişilerin belli bazılarına kendisine uygulamalarını gözleme fırsatı verdikleri için teşekkür ediyor, bir şekilde tanıtımlarını yapıyor. Hastaların olağanüstü özelliklerini anlatmak için seçilmiş bir olgu örneğinde, [Telefonla hastanın durumu birine anlatıldığında çok rahatsız oldu. Ne oluyor? diye sorulduğunda telefon edilen kişinin adı ve ne iş yaptığı söylenmemiş olmasına rağmen hasta, ‘Seni hocaya gönderecekler, sakın gitme diye beni uyardılar diyerek’ odadan çıkıp gitmeye kalkıştı.] ifadesi, psikiyatri kliniğine başvurmuş hastaların muhtemelen ilaçla kombine doğal tedaviler için hocalara gönderildiğini düşündürüyor.

Yazar kitabında cinlere ve onların zarar verdiği kişilere uygulanan özel iyileştirme yöntemlerine inancını açıkça ifade etmesine karşın, aynı konunun işlendiği canlı TV programında, güya esprili bir tutum içinde, tekrar tekrar sorulduğu halde bu inancını dile getirmeyip kitaplarının tanıtımını tercih ediyor.

Diğer dört kitap, kadın-erkek ilişkileri ve aile üzerine. Kuran’daki yaklaşıma sadık kalınarak islam hukukunun aile kavramını savunuyor ve; evlenme, boşanma, zina, eşlerin görev yetki ve hakları bu bağlamda tartışılıyor. Her iki cinse, özellikle de kadınlara önerilerle, bu kurallara uygun mutlu ailelerin özellikleri anlatılıyor.

‘Kadın Dövmenin Faydaları’,tuhaf adı ve esprili görünme çabasındaki girişine rağmen oldukça ciddi bir kitap. Diğer kitaplarla birlikte ele alınmadığında birçok popüler kitap gibi. Kadın ve erkeğe önerilerde bulunan, aile içi- erkekten kadına yönelen şiddeti; yaygın, önemli ve önlenmesi gereken bir sorun olarak ele alan, bunun için herkesin bir şeyler yapması gerektiğini vurgulayan bir kitap. Aile içi şiddetten zarar görmüş birçok olgu örneği var.

Aile içi şiddetin önlenmesi için en önemli öneri kadının evliliğe profesyonelce bakışı. Kadın ve erkeğin yaratılışları ile ilgili varsayılan temel farklılıkları (erkeğin sevmek ve sahip olmak, kadınınsa sevilmek ve ait olmak üzere yaratıldığı, kadının delikanlıca ve tam sadakatle sevdiği ve sadakat beklediği, erkeğinse kaçamak sevdiği ve sadece sadakat beklediği, erkeğin başarıyı işte, kadınınsa evde aradığı) ve erkeklerin, değiştirmeye çalışmadan sabırla büyütülebileceğini bilmesi. Aradaki genelgeçer, her iki cinse aynı uzaklıktan bakarak davranış önerileri içeren bölüme karşın kitap genelde, kadının kendisini erkeğin varsayılan doğasına uydurma zorunluluğu üzerine.

Erkeği şiddete yönelten nedenler, psikiyatri ders kitabı özeni içinde, hastalık ve kişilik bozuklukları önemsenerek yazılmış. Olgun erkeğin şiddete tenezzül etmeyeceği, ama erkeklerin kolay kolay büyümedikleri, herhangi bir psikolojik problemi olmayan erkeğin de hanımına karşı kendisini şiddetten uzak tutabilmesinin her zaman kolay olmayacağı, bazen sabırlarının taşabileceği belirtilmiş. Kadınlara, eşlerini şiddete nelerin ittiğini bilerek ona göre davranmaları, asla ve hiçbir zaman şikayet etmemeleri, tartışmamaları, sitem etmemeleri önerilmiş.

Erkeklerin kendi şiddetlerini önleyebilmeleri için, kendilerini doğruların merkezi olarak görmemeleri, Kuran’da buyurulduğu gibi sözün en güzelini söylemeleri, şiddetin kendi sağlıklarına ve çocuklarına verebileceği zararı düşünmeleri, öfkeyi ertelemeleri, ortamdan uzaklaşmayı seçmeleri, dine sığınmaları, peygamberin, ‘köle döver gibi kadın dövmeyi’ kınadığı ve ahirette dayak yiyen kadınların savunucusu olacağını bilmeleri, gerekirse tedavi olmaları önerilmiş.

Erkeklere öfke kontrolünde empati eğitimi anlatılırken ‘Siz yapınca doğru, başkaları yapınca yanlış mı?’ başlığı altında, empati için alışılmadık bir tanım yapılmış. Bildiğimiz, ‘Aynı davranış bana yapılsaydı....’ diye düşünmek yerine, ‘Karıma benim bu yaptığımı bir başka erkek yapsaydı...’diye düşünmeleri önerilmiş. Kadının aktif ve savunucu olmasını hayal etmek bile yasaklanarak bu dayak da kadına yöneltilmiş.

Erkeklere Kuran’da, geçimsiz, edepsiz ve iffetsiz eşlerine önce nasihat etmeleri, sonra yataklarını ayırmaları, bu da yetmezse disiplin uygulamalarının önerildiği, bunun dayak atmak değil, meşru ölçüler içinde mecburen uslandırma amaçlı hafifçe vurma önerisi şeklinde yorumlanabileceği belirtilmiş.

‘Şiddetin kadınlardan kaynaklanan nedenleri’ni de inceleme gereği duyan yazar, birinci sırada kadının kendisine ve eşine özen göstermemesinin geldiğini, bunun da en belirgin göstergesinin ‘ kadının şişmanlığı’ olduğunu bu nedenle erkeğin kadından soğuyacağı ve kabalaşacağını öne sürmüş. Televizyon programında da aynı sav yinelenerek; en çok, kendilerine bakmayan, eşlerinin kendilerinden bu nedenle uzaklaştığını göremeyen kadınların şarlatan hocaların tuzağına düştükleri iddia edilmiş.

Kendine bakmama yanında, şikayet, sitem ve tartışma, kıskançlık krizleri, aşırı beklentiler ve inatlaşma da dayağın kadından kaynaklanan nedenlerinden. Başlangıçta neden kadından kaynaklanan dayak nedeni olarak görüldüğü anlaşılamayan ’erkeğin eşini başka kadına ilgisinin önünde engel görmesi’, diğer kitaplarda savunulan ‘erkeğin yaratılıştan çokeşlilik hakkı’ ve’ kadının kıskançlığını yenmeyi öğrenme zorunluluğu’ ile anlam kazanıyor.

Kitapta kadınlara, mutluluğu sadece erkekte ve evlilikte aramamaları, eğitim ve öğrenimlerine önem vermeleri, kendilerine uygun eş seçmeleri, şiddete sonuna kadar katlanmamaları ve gerekirse boşanmayı istemeleri öneriliyor. Boşanmaysa yürürlükteki yasalara göre değil, yine Kuran’dakine göre tartışılıyor.

Buna göre; kadın evlenirken boşama hakkını eşinden almadığı sürece boşama hakkına sahip değil. Peygamber, kadınların erkeklere Allah tarafından emanet edildiğini erkeğin kolayca kadın boşamasının hoş karşılanmadığını söylemiş olsa da boşama erkeğin hakkı. Tek koşulu evlenirken söz verdiği ‘mehir’i vermek. Kadınsa; sevgisizlik, şiddet görme, eşinden nefret etme, sefahat-nafakasının temin edilmemesi ve en az bir yıldır süren cinsel ilgisizlik durumlarında hakime başvurabiliyor. Tabii ki eşinden yediği dayağın ‘haksız yere’ olması koşuluyla.

‘Öteki Kadının Dayanılmaz Cazibesi’ erkeklerin kadınlarla ilişkilerini her zaman ‘çocuklarının anası olan birinki kadın ‘ ve ‘gönlünün kadını ikinci kadın’ ayrımı üzerine kurdukları savında. Birinci kadına hitaben yazılmış. ‘Ne birinci kadını incitmek, ne de ikinci kadını yüceltmek amacıyla yazıldığı’ belirtilmiş. Birinci kadına, profesyonel bir eş olabilmek için bilmesi, yapması ve yapmaması gerekenler anlatılmış. Bunları yapamayacak kadınlarınsa evlenerek ve çocuk yaparak kimseyi uğraştırmamaları istenmiş.

Erkeği ikinci kadına iten birinci kadına ilişkin nedenler şöyle sıralanmış. Erkeği değiştirmek, yönetmek ve sınırlamak isteği, ona karşı haklı çıkma çabası, sitem, tartışma ve şikayet, erkeğin evlendikten sonra değişmesini kabullenememe, aciz anne imajı, sadece dişiliğine güvenme, cinselliği görev gibi algılama, evliliğin sadece bir erkekle değil onun ailesi ve sosyal çevresi ile de evlenmek olduğunu kabullenmeme, evlilikleri sonsuz sanma, fazla ciddiye alma, erkeklerin çocuksu yapısını tanımama, boşanmayı evlilik öncesine dönüş sanma, evlilikten ve eşinden aşırı beklentiler ve hayatın zorlukları ile yüzleşememe. Tabii ki en önemlisi de sahiplenme, kıskanma ve aldatılma duyguları. Bunlar aynı zamanda ikinci kadının gelişini engellemenin de anahtarları olarak sunulmuş.

Kitabın kadınlara anlattığı şu. Bazı şeylere dikkat edin ki eşiniz sizden uzaklaşmasın. Bazı şeylere dikkat edin ki ikinci kadın gelmesin. Ama siz ne yaparsanız yapın eşiniz iki kadına da ihtiyaç duyacaktır, bu onun doğasında vardır ve hakkıdır. Başa gelecek olan gelecektir. Zaten bunları yaparak, iyi ikinci kadın olmak için yapmanız gerekenleri de yapmış olursunuz.

‘Erkek Aldatmaz Hakkını Kullanır’; erkeklere çokeşlilik hakkı verilirken, kadınların bir erkekten başkası ile ilişkisinin sınırlanmasının, her şeyin üzerinde tutulması gereken dinlerin gereği olduğu, çokeşliliğin erkekler için biyolojik, kültürel ve ahlaki ihtiyaçlara dayandığı inancı üzerine kurulu.

Kitaba göre; kadınların duygusallıkları ve ideolojik saplantıları bu konunun konuşulmasını engellese de erkeklerin çokeşliliği tarih boyunca dünyanın her tarafında yaygın olarak var olmuştur. Resmi tekeşlilik dayatmaları yüzünden toplumlar ve insanlar perişandır. Kuran’ın insanın en değiştirilmemiş, bozulmamış yaratılış özelliklerini gözettiği, buyruklarının sadece bir dönem için geçerli olamayacağı, sayısı sınırlandırılarak ve adil davranmak kaydıyla erkek için çokeşliliğe açık izin verilişinin Allah’ın adaleti çerçevesinde erkek için olduğu kadar kadın için de gerekli ve faydalı olabileceği kabul edilmelidir.

Kuran’da erkeklere çokevlilik, nisa (kadın) suresinde, [Haklarını gözetebileceğinize inanıyorsanız ‘himayeniz altındaki yetim kadınlarla, aksi halde size helal olup arzu ettiğiniz diğer kadınlarla ikişer, üçer veya dörder olmak üzere evlenin. Eğer bunlar arasındaki adaleti gerçekleştirmekten de endişe duyarsanız bir kadınla evlenin. Veya elinizin altındaki cariyelerle yetinin. Bu adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.] sözleriyle önerilmektedir.

Adalet kararını verecek olan erkeğin kendisidir. Kadınların, kendilerinden sonra eş gelişini engelleme hakları (kendimi öldürürüm dese bile) yoktur. Yine de gönüllerinin hoş tutulması iyi olur. Ancak hoş görülmese de ayrılmayı isteyebilirler. Ruhsat yaratıcı tarafından verildiğinden, tekeşlilik zorlaması yaratıcı tarafından verilen ruhsatın gaspıdır.

Kuran gizli evliliği onaylamamaktadır. Buna göre, tekeşlilik yasaları ve kadınların kıskançlık duygularına katlanamamaları nedeniyle erkekler gizli çokeşli, dolayısıyla da günahkar olmakta, kadın da namussuz bir erkeğin eşi olmak zorunda kalmaktadır. İslam’da evlenirken her türlü koşulda anlaşmaya varılabileceğinden, tekeşlilik sözü alan kadın bunların sorumluluğunun yükünü de almaktadır. Fuhuşun yayılması, özellikle savaş sonrasında kadın nüfusu fazlalığı nedeniyle bazı kadınların evlilikten mahrum kalması da tekeşlilik yasalarının sonucudur.

Kurana göre çokeşliliğin adalet kuralı; yetim hakları (Erkeğin koruma altına aldığı yetim kadınlarla evlenmesi durumunda onların miraslarını onlar adına koruması.) ve eşler arasındaki eşitliği koruma konusundadır. Erkekler istese de sevgide tam eşitlik gösteremeyeceklerinden; nafaka, barınma ve gecelemede eşitlik esastır. Bakire olarak evlenen kadının ilk yedi gece, dul olarak evlenenin ilk üç gece, sonrasında eşit geceleme hakkı vardır.

Sevgi ve cinsellik kişinin elinde olmadığından adalet koşulunun dışında bırakılmıştır. Yazar bunu, ‘erkekten, güzel hanımla çirkin hanıma, genç hanımla yaşlı hanıma, iyi huylu hanımla kötü huylu hanıma ve bilgili hanımla bilgisiz olana sevgi ve muhabbet konusunda eşit muamele talep edilmediği’ şeklinde yorumlamaktadır.

Savaş ganimeti olan ve para ile alınıp satılan kadınların, yani cariyelerin konumundan hiçbir bölümde söz edilmiyor.

Aile yaşamı konusunda dokuz kadınla evlendiği ve dört cariyesi olduğu bilinen peygamberin ve eşlerinin tutumunun örnek alınması gereği önerilirken, gerçek kişiliğin aile içinde ortaya çıktığı, erkeği evde kadına karşı kısıtlayacak kendi kişiliğinden ve insafından başka bir şey olmadığı ileri sürülmektedir. Yazara göre;’ Başında çokeşlilik problemi olan bir kadının; başını hangi taşa vuracağını düşünmek yerine, eğer inancı varsa peygamberin hayatına bakması işini kolaylaştırır. Peygamberin hanımlarının yaptıklarına diğer hanımlarından nasıl etkilendiler diye bakmak rahatlatıcı ve tahammüllerini artırıcı olabilir.’

‘Psikiyatrik Açıdan Çokeşlilik Savunması’ da önceki kitabın tamamlayıcısı olarak erkeklerin çokeşliliğe doğuştan eğilimli oldukları, bunun eğitim, kültür ve ortama göre geliştirilebileceği veya köreltilebileceği, yanlış şartlanmalar sonucunda tamamen yok da olabileceği, kadınların duygusallığı, cinselliği ve doğurganlığı açısından hiçbir zaman eşzamanlı olarak birden çok erkek tarafından paylaşılamayacağı, böyle bir konuma düşenlerin sağlıklı kalamayacakları, ‘çokeşli erkeğin’ daha iyi ve motive olmasına karşılık, ‘eşini aldatan kadının’ kendisini kötü ve suçlu hissettiği, cinsel açıdan erkeğin uyaran, kadınınsa uyarılan olduğu, ayhali, gebelik ve lohusalık dönemlerinin uzunluğunun birden çok erkeğe eşlik etmesini engellediği düşüncelerine dayanıyor.

Yazar, evli erkeğin eşinden hizmet bekleyeceğini, kadınların bir kocanın iş ve isteklerine zor yetişirken daha fazlasıyla yüklenmeyi zaten istemeyeceklerini, bir erkeğin eşleri kendilerini beğendirmek için etrafında dönerken, başkası ile de ilgilenen bir kadını hiçbir erkeğin istemeyeceği ve o kadını yeniden elde etmek için çaba harcamayacağını, hemen evden kovmadan, cinayete kadar varabilecek şiddete başvuracağını ve bu nedenlerle kadının çokeşliliğinin olası olmadığını ileri sürüyor.

Kitapta alıntılanan Rasim Adasal ve Mazhar Osman gibi psikiyatri öğretim üyelerinin görüşleri de; kadının doğasının tekeşli, erkeğin doğasınınsa çokeşli olduğu yönünde.

Çokeşlilik bağlamında erkekler, çokeşliliğe yetenekli olanlar, tekeşliliğe şartlanmış olanlar ve erkek gibi olmayan erkekler olarak sınıflanmış. Tekeşliliğe koşullanan erkeklerin kolaya kaçan, dünyadan habersiz olup çokeşliliği bilmeyen, kadın korkusunu Allah korkusunun önünde tutan, cinsel iktidarsız, ödlek, din karşıtı veya fuhuştan maddi çıkar sağlayan erkekler olabilecekleri; çokeşliliğe yetenekli olup ta tekeşliliğe zorlanan erkeklerin kendilerini mahkum gibi hissettikleri, sürekli stres altında olacaklarından motivasyonlarının azaldığı, ikiyüzlü davranmak zorunda kalırlarsa kendilerine güvenlerinin azaldığı, uyumsuz oldukları, uygunsuz ilişkilere girdikleri ve hatta insest gibi sapkın davranışlarda bulunabildikleri (olgu örneği), eşlerine ve aile bireylerine düşmanca davrandıkları, evliliğin anlamını kaybettiği, bundan ailedeki herkesin zarar gördüğü, çocukların bu sevgisiz ortamda suça ve ruhsal hastalıklara eğilimli olarak büyüdüğü ileri sürülmüş.

Devlete seslenen bölümde ise, temel insan haklarından sayılması gereken ‘erkeğin çokeşlilik hakkının’ verilmesi istenmekte.

Sonuçta; kitapların tümünün birlikte kendi içinde tutarlı bir inanç sistemini savunduğu ve bu bağlamda öğretici ve yönlendirici oldukları söylenebilir.

Ancak, yazarın inançlarını bilimsel bir iddia ile sunuşu, genelde kadına ve çokeşliliği kabullenmeyen kadın ve erkeklere karşı kullanılan dilin; zaman zaman saygı sınırlarını zorlayıcı ve agresif özellikleri, sunulan sistemin kadından erkeğe sonsuz hizmet ve itaat bekleyişi ve yürürlükteki temel insan hakları ile çelişmesi, erkekten kadına yönelik şiddetin önerilmese bile hoş görülmesi (‘kadının şişmanlığının erkeği saldırgan yapabileceği’ gibi), erkeğin kendi çocuğuna cinsel tacizinin bile tekeşlilik yasalarına bağlanışı ( Psikiyatrik Açıdan Çokeşlilik Savunması. Sayfa 43-44) ve yazarın psikiyatri pratiği içinde oluşu; bunların klinik uygulamaya yansıma olasılığı açısından kaygı vericidir.

TPD Kadın Ruh Sağlığı Bilimsel Çalışma Birimi adına
Dr. Ayşegül Aksakal